Plastik Anlaşması görüşmelerinin son ayağı, lobilerin gölgesinde başladı

plastik anlaşması plastik anlaşması
Fotoğraf: Pixabay

2024 yılı sonunda tamamlanması beklenen ancak petrol ihracatından büyük gelir elde eden petrodolar ülkelerinin engellemesi nedeniyle geciken Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması müzakerelerinin son ayağı, Cenevre’de başladı. Plastik kirliliğinden etkilenen birçok ülke, plastik sorununun yalnızca atık yönetimi ile çözülemeyeceğine dikkat çekiyor ve plastik üretiminin azaltılmasını istiyor. ABD’deki Trump dönemi ile güç kazanan petrodolar ülkeleri ise Anlaşma’yı atık yönetimi ile sınırlandırmayı hedefliyor. Müzakereleri yerinde takip eden Etkili Bir Plastik Anlaşması İçin Bilim İnsanları Koalisyonu Üyesi Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, sürecin yeniden uzaması riski ile karşı karşıya olduğumuzu aktarıyor.

İklim Masası- Prof. Dr. Sedat Gündoğdu

Petrol ve gazdan elde edilen petrokimyasallarla üretilen plastikler, hem iklim değişikliğine yol açmaları hem de yarattıkları kirlilik nedeniyle tepki çekiyor. Plastik üretiminden kaynaklanan bu kirliliği sona erdirmeyi amaçlayan Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması müzakerelerinin beşinci turunun ikinci oturumu, İsviçre’nin Cenevre kentinde sürüyor. Ancak petrol ihracatına dayalı ekonomilere sahip petrodolar ülkeleri ile plastik endüstrisinin yarattığı yapısal tıkanıklıklar, müzakerelerin ilk günlerinden bu yana devam ediyor. Bu yıl, Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte tutumunu tamamen değiştiren Amerika Birleşik Devletleri (ABD) heyeti de, İran, Rusya ve Çin’in yer aldığı bu gruba katıldı. Plastik üretiminin sınırlandırılmasına kesinlikle karşı çıkan ve anlaşmanın yalnızca atık yönetimiyle sınırlı kalmasını isteyen bu ülkelere rağmen etkili bir metin üzerinde uzlaşmanın mümkün olup olmayacağı, 15 Ağustos’a kadar sürecek müzakerelerde netleşecek. 

Sayılarla plastik krizi
Yıllık plastik üretimi 450 milyon tonu geçti. 2021 yılında 139 milyon ton tek kullanımlık plastik üretildi. Üretim kısıtlanmazsa, plastik üretiminin 2060 yılına kadar üç katına çıkacağı düşünülüyor. Bugüne kadar üretilen 12 milyar ton plastiğin yalnızca %9’u geri dönüştürülebildi. Son 70 yılda 8.3 milyarın ton plastik atık üretildi: Bu, 822 bin Eyfel Kulesi ağırlığına denk. Lancet dergisi tarafından yayınlanan bir raporda küresel plastik kirliliğinin her yıl 1,5 trilyon dolarlık zarara neden olduğu belirtiliyor.

TRUMP, MÜZAKERELERİ SABOTE EDİYOR

Reuters’ın 6 Ağustos tarihli haberine göre, Trump yönetimi tarafından çeşitli ülkelere gönderilen gizli bir memorandum, plastik üretimine getirilecek herhangi bir kısıtlamaya kesin bir dille karşı çıkılmasını talep ediyordu. Mektupta, üretim kısıtlamalarının ‘‘tüketiciler için fiyatları artıracağı’’, ‘‘tedarik zincirlerini bozacağı’’ ve ‘‘mevcut tüketim alışkanlıklarına zarar vereceği’’ öne sürülüyordu. Ayrıca plastik üretimini düzenlemeye yönelik tüm ifadelerin, anlaşma taslağından çıkarılması gerektiği savunuluyordu. Trump, dediklerini yapmayan ülkelerin gümrük yaptırımlarıyla cezalandırılacaklarını da açıkça ifade ediyordu. 

Trump’ın bu yaklaşımı, Anlaşma’nın kapsamını yalnızca atık yönetimi ile sınırlandırmak isteyen endüstri yanlısı pozisyonlarla örtüşüyor. Dahası bu müdahale, doğrudan bi müzakere sabotajı olarak da değerlendirilebilir. Zira birçok ülke, plastiğin üretiminden bertarafına kadar tüm süreçlerini düzenleyen ve bağlayıcı hükümler içeren bir Anlaşma için mücadele ediyor. Trump ise bu sürece dışarıdan baskı yaparak ABD’nin kurumsal çıkarlarını, küresel çevre politikalarının önüne koymaya çalışıyor. Bu konuda etkili olduğunu da söyleyebiliriz. 

Trump’ın klasik jeopolitik zorbalık taktiği, Türkiye dahil birçok ülkenin pozisyonlarını etkilemiş ve en çok mustarip oldukları konularda dahi yazılı müdahalede bulunmalarını engellemiş görünüyor. Trump’ın izlediği bu yöntem, müzakerelerin yalnızca çok taraflı diplomatik bir süreç olmadığını, aynı zamanda küresel ekonomik güçlerin ve politik kutuplaşmaların bir arenası haline de geldiğini gösteriyor. 

MÜZAKERE METNİ PARANTEZ YAĞMURUNA TUTULDU

Müzakerelerin ilk haftasında, Rusya, Suudi Arabistan ve İran’ın bulunduğu ‘‘benzer düşünen ülkeler’’ grubu, petrol üreticileri, Arap ülkeleri, ABD, Çin vb ülkeler, plastik üretimine sınırlama getirecek her türlü ifadeye karşı çıktı. Temas grubu toplantılarında adeta frene basan bu ülkeler, müzakere metnini parantez yağmuruna tuttu. Müzakere dilinde parantez, üzerinde anlaşmaya varılamamış ifadeleri anlamına geliyor. Öyle ki Suudi Arabistan’ın önerileriyle yalnızca iki gün içinde metne yaklaşık 500 yeni parantez eklendi. Bunların her biri, daha sonra üzerinde uzlaşılması ya da metinden çıkarılması gereken ifadeler demek. Metin parantezlerle doldukça, sürecin en başa dönme ve anlamlı bir sonuca ulaşamama riski de artıyor. 

ANLAŞMA YÖNTEMİ BELİRLEYİCİ OLABİLİR

Öte yandan, müzakerelerin sonunda, nihai metnin oluşturulmasına iki olası yöntem mevcut: Konsensus veya oylama. Suudi Arabistan’ın en çok istediği konsensus yönteminde, tüm ülkelerin metin üzerinde itirazsız anlaşmaya varması gerekiyor. Tek bir ülkenin itirazı, süreci durdurabiliyor. Bu yöntem izlenirse, tek bir ülkenin bile süreci tıkaması mümkün olabilecek. Oylama yöntemi ise etkili bir anlaşma isteyen ve çoğunlukta olan ülkelerin talebi. Müzakereler sırasında Kolombiya ve Peru önceliğindeki 118 ülke, kararların oylamayla da alınabilmesini önerdi. Bu seçenek, hem çevre hem de insanlık için en etkili ve faydalı yol olacaktır. Nitekim petrol üreten ülkelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, petrol üretmediği halde plastik kirliliğinden mustarip olan ülkelerin sayısı oldukça fazla. Ancak özellikle Suudi Arabistan’ın konsensusu zorunlu hale getirmeye yönelik stratejisi, müzakerelerde gerilimi artırıyor. 

PETRODOLAR LOBİSİ, PLASTİK KRİZİNİ ÇÖZMEK İSTEMİYOR

Müzakereler sırasında bir başka ülke delegasyonunun bir üyesi, ‘‘bu anlaşma plastikle ilgili değil,’’ diyerek izleyicileri güldürdüyse de, bu beyanın bir şaka olmadığı hemen anlaşıldı. Bu söylem tesadüf değildi ve nasıl bir felaketin kapıda olduğunu gösteriyordu. Gerek ‘‘benzer düşünen ülkeler’’ grubunun yaklaşımı, gerekse Trump’ın mektubu, bu anlaşmanın plastik krizini çözmeye muktedir bir anlaşma değil, atık yönetimi ile ilgilenen bir politika belgesi olması için çaba harcandığını ortaya koyuyor. 

“ÜRETİM AZALTILMADAN KİRLİLİK ENGELLENEMEZ’’

Görüşmelere önemli bir bilimsel katkı sağlayan ve benim de üyesi olduğum Etkili Bir Plastik Anlaşması İçin Bilim İnsanları Koalisyonu, açılış gününde önemli bir bildirim yaptı ve plastiğin üretiminden bertarafına kadar tüm yaşam döngüsünü esas alan bir anlaşma çağrısında bulundu. 

Koalisyonun dönem sözcüsü Profesör Trisia Farrelly, plastik üretimini azaltmadan plastik kirliliğini engellemenin gerçekçi bir yaklaşım olmadığını vurguladı. Çevre ve insan sağlığı, adil geçiş ve etik katılım, adil finansman ve bağımsız bilimsel katılımın sağlanması gibi konularda somut taahhütler verilmesinin zaruri olduğuna değinildi. 

PLASTİK KRİZİNİN MALİYETİNİ KİM SIRTLANACAK?

Etkili bir plastik anlaşmasının önemli ayaklarından biri de etkili ve adil bir finans mekanizmasının olması. Ancak bu konu, belirsizliğini koruyor. Henüz hiçkimse, plastik krizinin sorumlularının bedel ödemesine dair kayda değer bir öneride bulunmadı. Üstelik fosil yakıt ve petrokimya endüstrisine yarım yüzyıldır verilen sübvansiyonlar devam ediyor. Bu teşvikler nedeniyle plastik, ucuz bir malzeme olarak algılanıyor. Bu teşviklerin kaldırılmadığı ve sorumlular maddi yük taşımadığı sürece, adil geçiş için finansal mekanizma kurulmasını beklemek, Godot’u Beklemek gibi – asla gelmeyecek birini beklemekten ibaret. 

TÜRKİYE, EN ÇOK ETKİLENDİĞİ KONULARDA SESSİZ 

Türkiye ise henüz müzakerelerde kayda değer bir etkinlik sergilemediği gibi, üretim kısıtlamasının da karşısında durmuyor. Kısmen ABD yaklaşımını destekler nitelikte bazı öneriler yapan Türkiye, oldukça düşük bir profil sergiliyor. Özellikle en çok etkilendiği meseleler olan sınırı aşan plastik kirliliği, plastiğin sağlık etkisi (Türkiye plastik ve eklentili kimyasallardan kaynaklı olarak en fazla obezite ve kanser vakası görülen ülkeler arasında bir hayli üst sıralarda) ile atık ticareti meselelerinde söz alıp Basel Konvansiyonu’na ek olarak sıkı kontroller önermesi beklenirken, bu konuda şimdiye kadar önemli bir girişimde bulunduğu söylenemez. 

Benzer bir durum, finansal mekanizmaların konuşulduğu gruplarda da geçerli. Henüz kayda değer bir girişimde bulunmayan Türkiye delegasyonunun bilimsel bilgi konusunda da pek talepkâr olduğunu söyleyemeyiz. Toplamda 24 kişilik kalabalık bir ekiple katılan Türkiye’nin bu kalabalık katılımın hakkını teslim edecek bir öncülük sergilememesi, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu plastik krizi açısından karamsar bir tabloya işaret ediyor. Henüz kesin bir yargıda bulunmak için erken olsa da, temas gruplarına katılan delegasyon üyelerinin bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda söz aldığını ve biri hariç bu sözlerin de çok üst düzey bir profil olmadığı, gözlemci raporlarından anlaşılıyor. Önümüzdeki hafta, Türkiye’nin nasıl bir tavır aldığına dair daha detaylı bir bilgiye sahip olacağız.

SÜREÇ YENİDEN UZAYABİLİR

Cenevre’deki müzakerelerin seyri, plastik krizinde yeni bir safhanın eşiğinde olduğumuzu gösteriyor. 2024 yılının sonunda tamamlanması beklenen metnin petrodolar ülkeleri tarafından engellenmesi ve aynı ülkelerin bu tavırlarını sürdürmesi, sürecin yeniden uzayabileceğine işaret ediyor.

Bir yanda zamanın ağır aktığı, diğer yanda ise olayların hızla geliştiği iki ayrı evrende yaşıyormuşuz gibi bir durumla karşı karşıyayız. Plastik Anlaşması müzakereleri ağır aksak ilerlerken, hızla artan plastik üretiminin olumsuz etkileri de dağ gibi büyüyor. Bu yavaş ilerleyen süreci hızlandırabilecek bir gelişme, müzakerelerin ikinci haftasında yaşanabilir. Bu hafta, 60’tan fazla ülkenin çevre bakanlarının toplantıya katılması bekleniyor. Bu durumun, müzakerelerde iddialı adımları destekleyip desteklemeyeceği belirsiz, ancak sürece ivme katacağı kesin. Şimdi soru şu: Tüm engellemelere rağmen gerçekten “anlamlı” bir metin çıkacak mı? Müzakereler bu sorunun yanıtını vermek üzere devam edecek.

Yazar hakkında:

plastik anlaşması

Prof. Dr. Sedat Gündoğdu biyologdur ve 2009 yılından beri Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinde deniz biyolojisi üzerine çalışmalar yürütmektedir. Özellikle denizel plastik kirliliği üzerine yoğunlaşan çalışmaları mevcuttur.

Gündoğdu’nun, mikroplastiklerin sucul ortama girdiği kaynaklar, sucul ortamdaki dağılımı, canlılara etkisi ve besin zincirine transferi konularında çok sayıda çalışması mevcuttur. Şimdiye kadar, sofra tuzları, midyeler, tüketimlik balıklar, konserve balıklar, balık yemleri gibi gıdalardaki mikroplastik kirliliğini ortaya koyan çalışmalar gerçekleştirmiş olmakla birlikte, atık sulardan salınan, deniz yüzeyi ve sedimentinde dağılım gösteren mikroplastiklerle ilgili çalışmalarda da yer almıştır. Hali hazırda, plastik kirliliğinin kaynakları ve çeşitli ekosistemlerdeki dağılımını araştırmaktadır.

Plastik çöpün ülkeler arası dolaşımının ekosistem üzerindeki etkisine dair de çalışmaları olan Gündoğdu’nun, çoğunluğu plastik ve mikroplastik kirliliğiyle ilgili olan 100’e yakın ulusal ve uluslararası yayını mevcuttur. ‘Plastik: Mucize mi Felaket mi?’ isimli bir popüler bilim kitabı, Yeni İnsan Yayınları tarafından henüz yayınlanan Gündoğdu, hala Çukurova Üniversitesi’nde Mikroplastik Araştırma Grubu bünyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.

Uzmanlık Alanları: Atık yönetimi; Mikroplastikler; Çöp ticareti; Çöp kolonyalizmi; Plastik kirliliği

İklim Masası Hakkında:

İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber servisidir.

Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz sunulur.

Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası’nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanabilir ve metinlerden alıntı yapabilir.

İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedefler. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.