Kadın Dayanışma Vakfı, aralarında Antalya’nın da bulunduğu 16 ilde 155 boşanma ve nafaka davalarını incelediği Yoksulluk Nafakası Araştırma Raporu’nu yayımladı. İncelenen boşanma davası dosyalarındaki nafaka taleplerinin yüzde 62’si kadınlar için tedbir nafakası, yüzde 67’si yoksulluk nafakası olduğu belirtildi. Konuya ilişkin Antalya Kent Haber’e açıklamalarda bulunan Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Müjde Tozbey, “Kadınların boşanma, nafaka gibi temel haklarına yönelik saldırılar, aslında bir bütün olarak kadınların özgürleşme mücadelesine karşı sistemli bir direnişi temsil etmektedir” dedi.
Kadın Dayanışma Vakfı, aralarında Antalya’nın da bulunduğu 16 ilde 155 boşanma ve nafaka davalarını incelediği Yoksulluk Nafakası Araştırma Raporu’nu yayımladı. İncelenen boşanma davası dosyalarının yüzde 88,4 gibi önemli bir oranında şiddet nedeniyle olduğu bulunuyor. Dosyalardaki şiddet iddialarının yüzde 97’si psikolojik şiddet, yüzde 73’ü fiziksel şiddet, yüzde 60’ı ekonomik şiddet, yüzde 17’si cinsel şiddet ve yüzde 1’i dijital şiddet olduğu belirtildi
İncelenen dava dosyalarında yüzde 25 oranında ceza soruşturması/kovuşturması bulunuyor. Yani araştırma sonuçlarına göre her dört nafaka davası dosyasından birinde ceza soruşturmasına konu toplumsal cinsiyete dayalı kadına yönelik ve ev içi şiddet söz konusu olduğu açıklandı.
Birçok dosyada kadınlar, eşlerinin kendilerini öldürmeye çalıştığını, evlilik içi tecavüze maruz kaldıklarını, hamile iken dahi fiziksel şiddet gördüklerini, eve kilitlendiklerini, psikolojik şiddet gördüklerini, sürekli aşağılamaya maruz kaldıklarını, borçlandırıldıklarını ve mallarını satmaya zorlandıklarını dile getirerek farklı şiddet iddialarında bulunmuşlardı. Dava dosyalarının yüzde 42’sinde 6284 sayılı Kanunun uygulaması doğrultusunda verilmiş kararlara rastlandı.
İncelenen boşanma davası dosyalarındaki nafaka taleplerinin yüzde 62’si kadınlar için tedbir nafakası, yüzde 67’si yoksulluk nafakası olduğu belirtildi. Nafaka taleplerinin ağırlıklı olarak müşterek çocukların ihtiyaçlarına yönelik olduğu gözlenmektedir. Ergin olmayan ortak çocuk bulunan boşanma davası dosyaların yüzde 83’ünde çocuk için tedbir, yüzde 96’sında çocuk için iştirak nafakası talebi bulunmaktadır.
Enflasyon oranına paralel şekilde artan nafaka taleplerine mahkemeler cevap vermemiş ve nafaka miktarlarında anlamlı bir artış söz konusu olmamıştır. İncelenen dosyaların yüzde 48,72’sinde mahkemeler 501- bin 500 TL arasında yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir ve bu aralıktaki yoksulluk nafakalarının ortalaması 997,37 TL’dir. Tüm aralıklar için Mahkemelerce verilen yoksulluk nafaka miktarlarının ortalaması ise sadece bin 179,40 TL’dir. Bu ortalama mevcut asgari ücretin yüzde 6,9’una karşılık gelmektedir. Son açıklanan verilere göre (Ağustos 2024) ortalama yoksulluk nafakasının açlık sınırına oranı yüzde 6,21 yoksulluk sınırına oranı yüzde 1,87’dir. Kadınların tek başına yaşam maliyetine oranı ise yüzde 4,72’dir.

Konyua ilişkin açıklamalarda bulunan Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Müjde Tozbey, şu ifadelere yer verdi:
“Kadına yönelik şiddetin boşanma davalarındaki bu yüksek oranı, erkek egemen sistemin kadını toplumsal yaşamda sürekli baskı altına almak isteyen zihniyetinin bir yansıması olarak okunmalıdır. Özellikle Medeni Kanun’un tartışmaya açılması, bu zihniyetin yasal alanda kadınların kazandığı hakları geri almak için yürüttüğü sistematik bir saldırıdır.”
Medeni Kanun, kadınların toplumsal ve ekonomik yaşamda bağımsızlık kazanmalarını sağlayan en önemli hukuki kazanımlardan birisi olduğunu söyleyen Tozbey, “Ancak bu kazanım, iktidarın kadın düşmanı, ataerkil söylemleriyle hedef haline getiriliyor. Kadına yönelik şiddet örneklerinin çoğu, bu tür gerici politikaların kadınları aileye mahkûm etme çabasının sonucudur. Kadınların boşanma, nafaka gibi temel haklarına yönelik saldırılar, aslında bir bütün olarak kadınların özgürleşme mücadelesine karşı sistemli bir direnişi temsil etmektedir” dedi.
“FEMİNİST HAREKET, ERKEK ŞİDDETİNE KARŞI DİRENİRKEN, SÜREKLİ OLARAK HEDEF GÖSTERİLMEKTEDİR”
Son yıllarda artan kadın cinayetleri, kadınların özgürlük taleplerini hedef alan dinci-gerici yapıların saldırgan politikalarıyla yakından ilişkili olduğunu belirten Tozbey, “Feminist hareket, bu cinayetlerin sorumlusu olan erkek şiddetine ve bu şiddeti destekleyen politikalara karşı direnirken, sürekli olarak hedef gösterilmektedir” ifadelerini kullandı.
Tozbey, Medeni Kanun’un tekrar gündeme getirilmesi, kadın mücadelesinin elde ettiği kazanımlara yönelik bir saldırı olduğunu söyledi. Bu girişimler, kadınları geleneksel aile içinde tutma ve erkek egemen sistemin tahakkümünü pekiştirme çabasının bir parçası olduğunu belirtti.
Kadınların şiddetten korunması, boşanma hakkı, nafaka gibi hakların tartışmaya açılması, kadınların yaşam haklarını doğrudan tehdit eden adımlar olduğu ifadeleri kullanan Tozbey, “Devletin, dinci-gerici politikalarıyla kadınları toplumsal yaşamdan izole etmeye çalışması ve feminist hareketi itibarsızlaştırma çabaları, bu şiddetin derinleşmesine yol açmaktadır” sözlerini kullandı.
“ADALETİN CİNSİYETÇİ BİR ŞEKİLDE İŞLEDİĞİNİ GÖZLER ÖNÜNE SERMEKTEDİR”
Tozbey, enflasyonun her geçen gün arttığı bir ekonomik kriz ortamında, nafaka miktarlarının bu artışla uyumlu şekilde yükseltilmemesi, kadınların ekonomik anlamda da şiddete maruz kalmasının bir göstergesi olduğunu söyledi.
Nafaka taleplerinin karşılanmaması, kadınların yaşam standartlarını düşürürken, onları yoksulluğa ve bağımlılığa itmekte olduğunu söyleyen Tozbey, şunları söyledi:
“Mahkemelerin, erkek lehine kararlar alarak nafaka miktarlarını sınırlı tutması ya da yükseltmemesi, adaletin cinsiyetçi bir şekilde işlediğini gözler önüne sermektedir. Ek olarak nafaka konusunda iktidar sürekli çok fazla paraların ödendiğini ve çok fazla mali külfet olduğunu söylemekte. Ancak buna dair hiçbir veri ya da istatistik paylaşmamaktadır. İnsanların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi dolaşıyor. Peki öylemi gerçekten? Öylese eğer neden bu verileri açıklamıyorlar? Ekonomik şiddetin, fiziksel şiddetle birleşerek kadınları daha da kırılgan hale getirdiği bu durumda, devletin dinci-gerici politikaları, kadını ev içine kapatma ve bağımsızlığını elinden alma yönündeki sistematik çabaların bir parçasıdır.”