Antalya Arkeoloji Müzesi için Müze Çalıştayı ve Forumu düzenlendi

Müze Çalıştayı ve Forumu Müze Çalıştayı ve Forumu

Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkım kararına karşı, Müze Çalışma Grubu tarafından dün (13 Temmuz) Antalya’nın Muratpaşa ilçesindeki Karaalioğlu Parkı’nda bir Müze Çalıştayı ve Forumu düzenlendi.

Müze Çalışma Grubu tarafından Antalya Arkeoloji Müzesi’nın yıkım kararına karşı dün Antalya’nın Muratpaşa ilçesindeki Karaalioğlu Parkı’nda bulunan Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde Müze Çalıştayı ve Forumu gerçekleştirildi.

Yurttaşların katılımıyla gerçekleştirilen çalıştayda Antalya Arkeoloji Müzesi’nin neden yıkılmaması gerektiğine dair bilgiler paylaşıldı.

Müze Çalıştayı ve Forumu’nun ardından sonuç bildirisi yayımlandı. Sonuç bildirisinde şu ifadelere yer verildi:

“Antalya Arkeoloji Müzesi binası, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 20 Mart 2025 tarihinde yıkılacağı duyurulmuş olup, bu karara gerekçe olarak binanın depreme dayanıksız olduğu ve artan depolama ihtiyacı gösterilmiştir. Ancak, başta Prof. Dr. Gül Işın önderliğindeki Müze Çalışma Grubu, Akdeniz Öğretim Elemanları Derneği, Antalya Barosu ve Antalya Kültürel Miras Derneği (ANKA), olmak üzere, uzmanlar, meslek odaları ve 13 sivil toplum kuruluşu, bu kararın bilimsel ve hukuki temellerden yoksun olduğunu savunarak, yıkımın derhal durdurulmasını ve yapının korunmasını talep etmektedirler. Sürecin kapalı kapılar ardında yürütülmesi, 05 Haziran’da müzenin taşınma ve yıkım ihalesinin yapılması ve müzenin 15 Temmuz 2025, salı günü ziyarete kapatılacağının öğrenilmesi, kamuoyunda ciddi endişeler yaratmıştır.”

Sonuç bildirisinde çekinceler şu şekilde sıralandı:

“1. Müzenin Tarihsel, Mimari ve Kültürel Özgünlüğü ve Önemi

Antalya Arkeoloji Müzesi, sıradan bir yapı olmaktan çok öte, Türkiye’nin yarışma projesi ile inşa edilen ilk müzesi olma özelliğini taşımaktadır. Bu öncü rolü, yapıya tek başına tarihi, belgesel ve özgünlük değeri katmakta olup, sadece Antalya için değil, Türkiye’nin mimarlık kültürü için de eşsiz bir öneme sahiptir.

  • Tasarım ve Jüri Süreci: Müze, 1964 yılında Bayındırlık Bakanlığı tarafından düzenlenen ulusal bir proje yarışmasıyla elde edilmiştir. Yarışma jürisinde dönemin Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Tevfik Bindal gibi müze uzmanları, mimarlar ve yüksek mimarların yer alması, projenin sadece mimari değil, müzecilik açısından da yetkin bir süzgeçten geçtiğini kanıtlamaktadır. 14.02.1964 tarihli jüri raporu, projeyi ‘seksiyonların teşhir fonksiyonuna uygun çözümü’, ‘aydınlatma şekillerinin isabeti’, ‘iç ve dış sirkülasyonun iyi çözümlenmesi’ ve ‘kitleleri hafifletici tesiri’ gibi özellikleriyle övmüştür. Bu özellikler, günümüzde tescil taleplerine olumsuz karar üreten kurul’un ‘yok’ dediği ‘işlevsellik, mimari ve özgünlük’ değerlerinin aslında projenin seçilme nedeni olduğunu göstermektedir.
  • Mimari Üslup ve Ödüller: Mimar Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’in tasarımı olan yapı, Akdeniz ve organik mimari üsluplarının seçkin bir örneğidir. Geleneksel Akdeniz mimarisinin avlulu yapısını, doğal ışık ve havalandırma unsurlarını modern bir yorumla birleştirmektedir. Bu özgün nitelikleri ve çağdaş sergileme anlayışıyla, 1988 yılında Avrupa Konseyi’nden ‘Yılın Müzesi’ özel ödülünü almıştır. Bu ödül, müzenin kültürel kimliği güçlü biçimde yansıtması ve eğitimsel katkılarıyla da ilgilidir. Müze, 1994 tarihli Nara Özgünlük Belgesi’nde tanımlanan çok katmanlı özgünlük ilkelerini karşılamaktadır.
  • Çok Yönlü Bir Kültür ve Eğitim Merkezi: Yapı, sadece eserlerin sergilendiği bir yer olarak değil; içinde kütüphanesi, konferans salonu, amfisi (açık hava tiyatrosu), sanat galerisi ve kafeterya gibi birimleriyle yaşayan, sosyal ve kültürel bir merkez olarak tasarlanmış ve hizmet vermiştir. 1976 Antalya Film ve Sanat Festivali etkinliklerine ev sahipliği yapmasıyla da Antalyalılar ve ziyaretçiler açısından anı değeri taşımaktadır. Müze, kişisel ve toplumsal belleğin, kent bilincinin oluşmasında önemli bir hafıza mekânı görevi üstlenmektedir. Arkeoloji öğrencileri için formel eğitimin sınırlarını aşan, gözlemleyerek ve düşünerek öğrenmeyi mümkün kılan canlı bir laboratuvar işlevi görmektedir.

2.  Yıkım Gerekçelerinin Bilimsel ve Hukuki Temelsizliği

Yıkım kararına gerekçe olarak gösterilen ‘depreme dayanıksızlık’ iddiası ve ‘yapının değerinin olmadığı’ yönündeki mevcut Kurul kararları, bilimsel ve hukuki temelden yoksundur.

  • Erişilemeyen Deprem Raporu: Müzenin depreme dayanıksız olduğuna dair beş yıl önce alındığı söylenen belgeye (deprem performans analizi raporu) ulaşılamamış ve kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Mühendislik analizlerinin tekrarlanabilir ve doğrulanabilir olması gerektiği vurgulanmıştır. İnşaat Mühendisleri Odası, tek katlı bu binanın bu gerekçeyle yıkılması durumunda Antalya’daki tüm binaların da yıkılması gerekeceğini belirtmekte ve güçlendirmenin en doğru seçim olduğunu ifade etmektedir
  • Değeri Yok’ İddiasının Çelişkisi: Bölge Kurulu kararında yapının ‘sanat, mimari, tarihi, estetik, belgesel, işlevsel, teklik, nadirlik gibi değerlerin bütüncül ya da tekil olarak bulunmadığı’ iddiası, yapının tasarım ve inşa sürecindeki gerçeklerle ve dönemin Bakanlık uzmanlarının kendi onaylarıyla taban tabana zıttır.
  • Tadilatların Tescil Değeri Üzerindeki Etkisi: Kurul kararında binanın ‘birçok kez tadilat geçirdiği’ belirtilse de, bir yapıda tadilat olmasının tescil değerini ortadan kaldırmadığı vurgulanmaktadır. Yapının orijinal projeleri eksiksiz olduğu için, uzman bir restorasyon projesi ile kolayca özgün haline döndürülmesi mümkündür. Geçmişteki bazı müdahaleler (teras çatı eklenmesi, bant pencerelerin kapatılması, bitişik mekân eklenmesi, lapidaryumun kapatılması) yapının özgün değerlerini kısmen etkilemiş olsa da, bunlar geri döndürülebilir durumdadır.
  • Emsal Kararlardaki Tutarsızlıklar: Müze ile bir bütün olarak tasarlanan bahçesindeki anıt ağaçlar tescilli iken, bu bütünün ayrılmaz bir parçası olan ana binanın tescil dışı bırakılması kararın tutarlılığı açısından ciddi bir çelişki teşkil etmektedir. Benzer şekilde, Adana Arkeoloji Müzesi‘nin ‘farklı formların bir araya getirilmesi’ ve ‘güneş kırıcılar’ gibi özelliklerle tescil edilmesine karşın, Antalya Müzesi gibi Türkiye’de bir ilk olan öncü bir yapının tescilinden ısrarla kaçınılması tam bir tezat oluşturmaktadır. Karatepe Açık Hava Müzesi’nin saçakları 2009 yılında tescillenmişken, Antalya Müzesi’nin en önemli özgün alanlarından biri olan ve benzer bir anlayış sunan Lapidaryum’unun göz ardı edilmesi, koruma kararlarında standart bir yaklaşım olmadığını göstermektedir. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun Dokuma Fabrikası ve Pil Fabrikası binaları için kısmi koruma kararı alarak Türkiye’ye örnek olması da, müze için aynı hassasiyetin gösterilmemesi çelişkisini artırmaktadır.
  • Şeffaflık ve Katılımcılık Eksikliği: Süreç, raporlar gizli kalacak şekilde yürütülmekte, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, bağımsız uzmanlar ve kent halkı sürece dâhil edilmemektedir. İhale sürecinin hukuka aykırı olacak şekilde oldu-bittiye getirildiği ve ihaleyi kimin üstlendiğinin kamuoyuna açıklanmadığı belirtilmiştir. Kamu kurumları ve sivil toplumun birlikte hareket ederek en ileri yapısal iyileştirme teknikleriyle özgün yapının güçlendirilmesini sağlamak için bilimsel katkı sunması gerekmektedir.

3.  Yıkım ve Eser Taşıma Süreçlerindeki Riskler

Müzenin yıkılması ve eserlerin taşınma-depolanması süreçleri, ciddi riskler barındırmaktadır:

  • Uzun Süreli Ziyarete Kapanma: Müzenin 15 Temmuz 2025 tarihinde ziyarete kapanacağı duyurulmuş olup, kapalı kalacağı sürenin yıllarca sürmesi muhtemeldir. Bu durum, yılda 200.000’e yaklaşan ziyaretçiyi dünya mirasını görmekten mahrum bırakacaktır.
  • Eser Güvenliği Riskleri: Arkeolojik eserlerin güvenli taşınması ve saklanması için uluslararası standartlarda belirtilen kurallara uyulmadığı görülmüştür. UNESCO Yönergeleri, ISO, AITAM standartları gibi uluslararası güvenli taşıma ve saklama standartlarına uygun hazırlıkların yapılmadığı ifade edilmektedir. Eserlerin taşınması ve konteynerlerde depolanması sırasında büyük riskler bulunmaktadır. Antalya’nın aşırı nemli, aşırı sıcak ve aşırı yağışlı ikliminde eserlerin zarar görebileceği hesaba katılmalıdır. Tüm konteynerlerin iklimlendirmeli olması ve elektrik/arıza durumları için jeneratör tedbirleri alınabilse de bunun aşırı bir maliyete neden olacağı açıktır.
  • Sigorta ve Zimmet Sorumluluğu: Eserlerin hasar ve çalınmaya karşı sigorta ettirilmesi gerekmekle birlikte, sigorta sözleşmelerinin yapıldığı konusunda bir bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır. Eğer sigorta ettirilmezse, kurum personeli üzerine zimmetli bu eserlerin maruz kalacağı hasar ve çalınma durumlarında sorumluluğun kime ait olacağı konusu yanıtsız kalmaktadır. Geçmiş yıllarda zimmetli eserin kaybolması nedeniyle intihar eden müze personelinin acısının hala hissedilmesi, bu endişeyi daha da artırmaktadır. Bakanlığın deprem riskini güçlendirme yöntemleriyle sıfırlama seçeneği varken, gereksiz bir acelecilikle eserlerin konteynırlara taşınmasını uygun görmesi, müzelerden kaybolan ve çalınan eserler hakkındaki gerçekler varken, büyük endişe yaratmaktadır.
  • Çalışanların Durumu: Müze çalışanları süreçle ilgili bilgilendirilmemiş, yıkılacağını son anda öğrenmişlerdir. Huzursuz, gergin ve bilinmezlik içinde olup, sorgulama yapmaları halinde başka illere sürülme korkusu yaşamaktadırlar.”

Çalıştaydaki öneri ve çağrı şu şekilde sıralandı:

“Mevcut Yapı Korunmalı, Restore Edilmeli ve Güçlendirilmelidir: Antalya Arkeoloji Müzesi’nin özgün kültürel miras değeri korunmalıdır. Yapı, yıkılmak yerine restore edilerek ve günümüz ihtiyaçlarına olanak sağlayan çağdaş teknolojilerle donatılarak güçlendirilerek kullanılmalıdır. Tek katlı bir yapı için güçlendirmenin ekonomik olacağı ve hatta inovatif güçlendirme yöntemleri ile eserlerin tamamının bina dışına taşınmasına gerek kalmadan, müzenin belli oranda ziyarete açık tutulabileceği belirtilmektedir. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin de yıkılmadan restore edilmiş olması önemli bir emsaldir.

Müze Alanı Genişletilmelidir: Artan depolama ve sergileme ihtiyaçları da karşılanacak şekilde, mevcut müze binası korunmalı ve müze alanı yakın çevresindeki kamu alanlarından (Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü’nün kullanımındaki geniş tarla, kuru dere, tapulama harici alan ve kuzeydeki uygulama oteli alanı gibi) faydalanılarak büyütülmelidir. Bu büyüme, müzenin gerçek bir bölge müzesi düzeyine gelmesini ve kentin kültürel, sanatsal ve bilimsel etkinliklere ev sahipliği yapmasını sağlayacaktır.

Süreç Şeffaf, Katılımcı ve Bilim Temelli Yürütülmelidir: Yıkım kararının derhal durdurulması, analist raporlarının kamuoyuyla paylaşılması ve bağımsız bir bilimsel ve toplumsal çalıştay sürecinin oluşturulması elzemdir. Uzman meslek odalarının, akademisyenlerin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının görüşleri dikkate alınmalı; katılımcı, şeffaf ve bilim temelli bir yol izlenmelidir. Kültürel mirasın korunması, yalnızca geçmişe değil, aynı zamanda geleceğe karşı da bir sorumluluktur.

Ulusal Proje Yarışması Düzenlenmelidir: Mevcut müze yapısının korunmasıyla birlikte, iki aşamalı ulusal mimari proje yarışması yoluyla Müze Kompleksi tasarımının elde edilmesi önerilmektedir. Bu süreç; mevcut yapının korunması, mimari ve tarihsel özgünlüklerin gözetilmesi ve kültürel sürekliliğin sağlanması esaslarına uygun olarak yapılandırılmalıdır. Yarışma süreci, çok aktörlü, katmanlı ve kapsayıcı bir kamusal üretim süreci olarak değerlendirilmeli, kamu katılımı güçlendirilmelidir.”

NELER OLMUŞTU?

Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkım kararına karşı, Müze Çalışma Grubu’nun çağrısıyla 5 Temmuz’da Antalya Arkeoloji Müzesi önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. 

Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkım kararına karşı, Müze Çalışma Grubu’nun çağrısıyla 7 Temmuz’da Antalya Arkeoloji Müzesi önünde basın açıklaması gerçekleştirmişti.

Kültürel mirasın korunmasına yönelik çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarının çabalarına rağmen, ödüllü müze binasının tesciliyle ilgili başvuruyu reddeden Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararının iptali için Mimarlar Odası tarafından dava açıldı.”

ANTALYA ARKEOLOJİ MÜZESİ HAKKINDA

I. Dünya Savaşı’nın ardından, 1919 yılında İtalyanların Antalya’yı işgali sırasında açıkta bulunan eski eserlerin İtalyan Konsolosluğu’na taşınmak istenmesi üzerine Antalya Lisesi öğretmeni Süleyman Fikri Erten, 15 Ekim 1919’da Antalya Mutasarrıflığına başvurarak kendisini fahri Asar-ı Atika memuru olarak tayin ettirdi. Müze kurma çalışmaları bu tarihte başladı.

İlk olarak Antalya Merkez’deki eski eserler, Tekeli Mehmet Paşa Camii karşısındaki terk edilmiş Bayraktar Baba Türbesi’nde toplanarak geçici bir depo müze oluşturuldu. 1922 yılında bu eserler, mübadele sonrasında boş kalan Panaya Kilisesi’ne (Alâaddin Camii) taşındı ve burada ilk müze binası kuruldu. 1937 yılında müze, Yivli Minare Camii’ne; 1972 yılında ise hâlâ kullanılan modern binaya taşındı.

1988 yılında “Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Özel Ödülü”ne layık görüldü. 30 bin metrekarelik bir alana yayılan müzede kapalı sergi salonları, açık hava galerileri, çocuk bölümü, modern sanatlar sergi salonu, konferans salonu, kafeterya ve video gösterim alanı bulunuyor.

Müze koleksiyonu, Alt Paleolitik Çağ’dan Bizans dönemine kadar geniş bir zaman dilimini kapsıyor. Doğa Tarihi ve Prehistorya Koleksiyonu, bölge kazılarından elde edilen eserler, Roma dönemi çömlekleri, Perge kökenli mitolojik heykeller, lahitler, takılar, mozaikler, ikonalar, madeni ve cam eserler koleksiyonun öne çıkan parçaları. Özellikle Perge’de bulunan Roma dönemi heykeltıraşlık eserleri ve müze kurtarma kazılarından elde edilen ünik buluntularla Antalya Müzesi, dünyanın sayılı arkeoloji müzeleri arasında yer alıyor.

Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı