Antalya, 233 mavi bayraklı plajıyla Türkiye’nin en çok mavi bayraklı plajına sahip ili olmasına rağmen, bu plajların yalnızca 62 halk plajı statüsünde; kalan 171 plaj ise Anayasa’ya aykırı olarak otel ve ‘beach’ statüsünde, yurttaşların kullanımına kapalı durumunda. Konuya ilişkin açıklama yapan Avukat Tuncay Koç, “Bu kıyı alanlarının ihale ile ya da kiralama yöntemi ile devredilmemesi gerekir” dedi.
Türkiye Çevre Eğitim Vakfı’nın (TÜRÇEV) Mavi Bayrak Türkiye resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre Antalya Türkiye’nin en çok mavi bayraklı plajına sahip ili.
Antalya’da 233 plaj mavi bayraklı konumunda. Bu plajların yalnızca 62 halk plajı statüsünde kullanılabiliyor. Geri kalanlar olarak otel ve ‘beach’ statüsünde statüsünde.
Antalya’daki halk plajlarının ilçe dağılımı şu şekilde; Muratpaşa’da 15, Konyaaltı’nda 11, Manavgat’ta 8, Kaş’ta 9, Alanya’da 7, Kemer’de 5, Serik’te 3, Aksu’da 2, Finike ve Demre’de ise birer halk plajı bulunuyor.

Konuya ilişkin Avukat Tuncay Koç açıklamalarda bulundu.
Verilen rakamların 90’lı yıllardan itibaren tüm dünyayı saran neo liberalizmin Türkiye’de de ne denli vahşi uygulandığını gösterdiğini söyleyen Koç, “Yani parası olana her yer açık, olmayan sıradan vatandaşa her yer kapalı” dedi.
Koç, Anayasa’nın 43. Maddesi ile Kıyı Kanunu‘nun 6. Maddesinde yer alan ‘Kıyılar, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl ve benzeri malzemeler alınamaz veya çekilemez’ hükmüne atıfta bulundu.
Mermerli Plajı’nda Antalya Valiliği’nin uyguladığı politikanın Anayasa’ya ve Kıyı Kanunu’na aykırı olduğunu söyleyen Koç, “Halkın kıyıdan yararlanmasını ve denize erişimini sağlaması gereken Valilik, kâr odaklı düşünmektedir. Bu kamusal bakış açısından bir felakettir. Böyle bir kamu ve devlet anlayışı olamaz” ifadelerini kullandı.
“AYNI YANLIŞI MUHİTTİN BÖCEK YÖNETİMİ DEVAM ETTİRDİ”
Konyaaltı Projesi’nde bir Sahil Yönetim Yönetmeliği olduğunu ifade eden Koç, şunları söyledi:
“Ancak bu uygulanmıyor. Oradaki kiracı şirketler, kıyıyı kendi malları olarak görüyor. Menderes Türel zamanında yapılan ihale çok yanlıştı. Aynı yanlışı Muhittin Böcek yönetimi devam ettirdi. Bu yıl birkaç alanı yıktılar, gürültü için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkilidir. Şikayet varsa denetim yapmalılar.”
“ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ DE ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMALI”
Yerel yönetimin imar planları ve kıyı yönetmeliğine uyması gerektiğini ve bunu uygulatması gerektiğini vurgulayan Koç, son olarak şunları söyledi:
“Bu konuda Valilik ve Çevre Şehircilik Müdürlüğü ile koordineli çalışmalı. Kacak yapılara tolerans gösterilmemeli ve yurttaşların kıyıdan yararlanması için gereken alt yapıyı sağlamalı. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü de üzerine düşeni yapmalı. Kıyıyı yasa dışı sahiplenen özel ya da tüzel kişilere gereken yasal yaptırımlar uygulanmalı. Ancak her şeyden önce bu kıyı alanlarının ihale ile ya da kiralama yöntemi ile devredilmemesi gerekir.”
KIYI KANUNU NEDİR?
3621 sayılı Kıyı Kanunu, Türkiye’de kıyı alanlarının korunmasını ve herkesin eşit biçimde kullanımını garanti altına almak üzere oluşturulmuş bir yasadır. 1990 yılında yürürlüğe giren bu kanun, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu ve asla özel mülkiyete konu edilemeyeceğini belirtir. Kanunun temel amacı, kıyıların doğal yapısını muhafaza etmek ve toplumun kıyı alanlarından özgürce faydalanmasını sağlamaktır.
3621 sayılı Kıyı Kanunu, “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır”
Madde 6’da ise “Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.
Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez.
Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez” İfadeleri yer almaktadır.






